Seddülbahir'deki kılavuzluk istasyonu, İlk Şehitler Anıtının hemen dibinde bir yerdedir. Bir gün gemiden gelmiştim ve yorgundum, yaz günü hava sıcak. Bir duş alıp öylece klimalı kamaramda uzanıp dinlenmeye başladım. Rahat rahat otururken aklıma o Anıt geldi, İlk Şehitler Anıtı. Öylece uzanıp yatarken, aynı zamanda Şehitlerimizle de koyun koyuna yattığım gerçeğini düşünmeye başladım.
Ben böyle bir rahatlıkta, klimalı bir ortamda püfür püfür yatayım diye insanlar şehit olmuşlar. Bunu, bu şekilde daha önce düşünmemiştim hiç. Bir borç hissetmeye başladım şehitlerimize karşı. Onlar için yapabileceğim bir şey yoktu dua etmek ve şerefimizle, kimseye boyun eğmeden yaşayabildiğimiz bu topraklarda neler yaşandığını öğrenmek haricinde.
Düşünsenize; günümüzde insanlar üç kuruşluk menfaatlerinden olduklarında ne tepki veriyorlar. İnsanlar bile bile, siperlerde şehit olan arkadaşlarının cenaze namazlarını, kendi cenaze namazlarını kılıp ölüm için sıra bekliyorlar, bilinçli ve inançlılar. Bilerek gençliklerini, hayatlarını yakmışlar.
O gün, karış karış Çanakkale Savaş Alanları'nı gezip, tüm şehitliklerimizde dua etme kararı aldım.
Bu yazıyı da gezebildiğim savaş alanlarını, şehitlikleri, mezarlıkları, köyleri, müzeleri gezip, bazı yerel insanlarla sohbet edip, Turgut Özakman'ın Diriliş-Çanakkale 1915 kitabını okuduktan ve tekrar arazinin bazı yerlerini ziyaret ettikten sonra yazdım.
Kısacası içi dolu ve oldukça gecikmiş bir yazı aslında. Gördüklerim karşısında hukuken beni açıkta bırakacak ifadeler kullanmamak için yazmayı özellikle ağırdan aldım.
Okumayı sevmeyenler için görsellerin bulunduğu yer sayfanın en altında,
burada
.
İZLENİMLERİM / DÜŞÜNCELERİM
Bu geziyi çok geç yaptığımın farkına vardım. Daha önce çıkılması gereken bir geziymiş.
"Sakin adımlarla ve süzülerek düşmana 20-30 metre yaklaştım. Binlerce askerin bulunduğu Conkbayırı'nda çıt çıkmıyordu. Dudaklar sessizce bu sıcak gecede dua ediyordu. Kontrol ettim. Kırbacımı başımın üstünde kaldırıp çevirdim ve birden aşağı indirdim. Saat 04.30'da kıyametler kopmuştu İngilizler neye uğradıklarını şaşırmıştı. Allah Allah sesleri bütün cephelerde, karanlıkta gökleri yırtıyordu." - Gözünü budaktan sakınmayan, ateşin içerisinden geçen cesur komutana, gerçek bir lidere saygım bir kat daha arttı.
Ben size taarruz emretmiyorum. Ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman içinde yerimizi başka kuvvetler ve başka komutanlar alabilir. - Siper siper gezip bu emrin gereğini yerine getirip, can cömertliğiyle (Özakman'ın tabiri) toprağa karışan yüksek ruhlu kahramanların bulunduğu yerlerde bulunmak anlatamayacağım bir deneyimdi.
Benim gibi bir eğitim almış bir insan bile (öyle süper bir eğitim değil ama ülkemiz şartlarının üzerinde) hala tarihini adam gibi bilmiyorsa, hurafelerle Çanakkale Destan'ı anlatılıyorsa, o tarihi çarpıtmak için bazı insanların çabaları halkta yankı buluyorsa, sanırım eğitim politikamızda bir yanlışlık, eksiklik var. Okullarda okutulan resmi tarih derslerimiz eksik. Bu Savaş'ta Atatürk'ün haricinde (Atatürk'ün yeri bambaşka) emeği geçenleri adam akıllı öğretmemişler bizlere. Nusrat mayın gemisini görevlendiren Çanakkale Müstahkem Mevkii Kumandanı Cevat Paşa'nın adı hak ettiği gibi popüler değil (bilinmiyor).
Gazilerimize bakamadık. Büyüğünden küçüğüne yetkililer binsin diye 3000 cc arabayı besleyecek yakıt paramız var, ama o yetkililere arabayı kullanacak yolu hayatları pahasına hediye eden gazilerimize insanca yaşayabilecek bir gelir verememişiz.
Mesleğim gereği İngiliz, Fransız, Hint, Yunanlı, İtalyan vs kaptanlarla arada bir sohbet ediyoruz. Sohbet ederken gururlu, başımı eğmediğim bir pozisyonda olmamı sağlayan kahramanlarımıza minnettarım. Allah hepsinden razı olsun.
Rüzgarda cayır cayır dalgalanan Abide Burnu'ndaki Bayrağımız'ı seyretmekten daha çok keyif almaya başladım.
Tarihimizi bilmiyoruz, önemsemiyoruz. Çanakkale Arkeoloji Müzesi'ne gittim. Müzeyi gezdikten sonra yakınlarda olması gereken Anadolu Hamidiye Şehitligi'nden oradaki çalışanların hiç birinin haberi yoktu. Çok ayıp bir şey. Yöneticilere kızıyoruz gerekli hassasiyeti göstermemişler diye, ama hassasiyet talep eden Millet te yok o da ayrı bir konu.
Savaş alanından çıkan çanak-çömleği (!) satmışız. Elin yabancısında olsa böyle birşey, sahip oldukları bu muhteşem tarihin mimarlarının kullandığı o savaş aletlerini, topları ne yapıp edip bir sonraki nesile ulaştırmak için çabalarlardı. 3 kuruşa satmışız tarihimizi. Suçlayacağım insanlar var geçmişte bu satışı yaptıranlardan ama pek politikaya bulaşmak istemiyorum. Sanırım bir yerde yerleşik olmayla, göçebe olmamayla, yarın gidecek gibi eğreti durmamayla ilgili bir durum.
Hatırladığım kadarıyla İsrail'in bir Gazze saldırısında, Gazze'nin tapu kayıtları yok olmuş, bizden dönemin Osmanlı tapu kayıtlarını istemişlerdi. Yarın birisi gelir "Gidin buradan" der; "Hayır buralar bizim, bakın bu kadardır burada yaşıyoruz"u ispat etmek gerekir. Gazzeliler uyanmış, biz uyanamamışız hala. (Bitmiş evlerin bile gecekondu gibi olması, kablo yerine uydu antenlerinin popüler olması, raylı taşıma yerine çarpık çurpuk araba yollarının olması vs. İlgisiz şeyleri yazmayım dedim ama yine de yazmadan duramadım. Topları vs neden sattığımızın gerçek nedeni bence bunlar çünkü)
Umarım bir gün Devletimiz, aklı, fikri, vicdanı hür nesiller yetiştirmekle görevli olan öğretmenlerimizi (sadece tarih değil, bütün öğretmenlerimizi), öğrendiklerini yeni nesillere aktarmak üzere, bir proje dahilinde yatılı ve programlı şekilde tarihimizin yazıldığı yerleri gezdirir. "Yetişecek çocuklarımıza ve gençlerimize, görecekleri öğretimin sınırları ne olursa olsun, en evvel ve en esaslı olarak Türkiye'nin istiklâline, kendi benliğine, millî geleneklerine düşman olan unsurlarla mücadele etmek lüzumu öğretilmelidir", hür varlığımızın gereği budur.
Güzelim köylerimizi dolaştım. Genç nüfusun şehirleri tercih etmeye başladığını gözümle görmek beni çok üzdü. Keşke bilinçsiz bir göç yerine, insanların yerlerinde yaşayabileceği imkanları (iş, hastane, okul vs) olsaydı. Keşke bulundukları yerleri cazip hale getirebilseydik.
Yakıtımı uzunca yıldır Opet'ten alırım. Opet'in
Tarihe Saygı Projesi
'nin köylere ve tarihe etkisini gördükten sonra Opet'ten yakıt aldığıma çok sevindim. Bu yazıyı okuyanlardan da ricam yakıtını Opet'ten almaları. Pahalı olursa bile (ki genelde daha ucuz) tarihin aktarımına 3 kuruşluk faydanız dokunur. Tarihe Saygı Projesi'ni ortaya atan kişiye şükranlarımı sunarım. (not. Opet'le herhangi bir ilişkim yok)
Araziden kopmuşum, bunu fark ettim. Çocukluğumda toprakla daha içiçeydim. Gün geçtikçe doğamıza aykırı şekilde pvc ve betonun arasında kaybolmuşuz. Ova, yayla, azmak, dere, vadi, kanyon, sırt, boyun gibi terimleri sonradan görünce, görüp merak edince öğrendim.
Çoğu şeyimiz gibi mezarların kitabeleri de eğreti, Türkçe hatalarıyla dolu. İngiliz mezarlarının hepsi bir örnek, kitabesi var, orada ne oldu, kaç kişi mekanda yatıyor hepsi yazılı. Dizaynlarını mimar Sir bilmem kimler kapmış. Mezarlıkların adının fontu, taşı hep bir örnek. Bizimkilerde, dediğim gibi Türkçe, harf hataları var, standart değil. Yazı fontları 1960 lardan kalmış gibi. Mezarlarla şehitliklerimiz arasında maalesef Mercedes/Lada gibi bir kalite hissi farkı var. Mercedes gibi olsa ne olur demeyin. Allah göstermesin, büyük bir deprem olsa, mezarların hepsi toprağa gömülse, binlerce yıl sonra bir arkeolojik kazıda bulunsa bu yerler, herhalde savaşı müttefik kuvvetler kazanmış, buraya böyle güzel mezarlar yapmışlar derler arkeologlar. Bu tip yerler, daha önce söylediğim gibi mevcudiyetin, sahipliğin göstergesidir.En azından şöyle düşünün; matah bir şey olmasa bu iş, İngilizler bu kadar özen göstermezlerdi. Ya onlar yanlış yapıyor ya da biz.
CWGC (The Commonwealth War Graves Commission) diye bir birimleri var İngilizlerin. İmparatorluk mezarlarına sahip çıkıyor.
Burada
websiteleri var,
burada da bir örnek mezar sayfası, meraklıysanız bir göz atın derim. Adamlar tarihlerine sahip çıkıyor. Mezarlıkların ve ölen kişilerin çok güzel kaydını tutuyorlar. Adamlar iki dünya savaşında ölen 1.7 milyon kişinin anısını yaşatmaya çalışıyorlar.
CWGC 30 mezarın bakım tutumunu yapması için 8 kişi (yerel vatandaşlar) görevlendirmiş. Bu görevliler, Türkiye standartlarının üzerinde maaş alıyorlar (rakam özellikle yazmıyorum) ve hallerinden çok memnunlar. Babadan oğula geçmesi gibi bir durum var mezar bekçiliğinin. (Fransızlar da aynı şekilde özen gösteriyorlar.)Gelibolu'daki mezarların bakımı yılda 500.000 sterline mal oluyormuş bu ve masrafın %15 i Australia tarafından karşılanıyormuş. Bu arada CWGC'nin tüm dünyada baktığı 23.000 nokta varmış.
Avustralyalıları da takdir ediyorum. Senede bir defa bile olsa gelip atalarını anıyorlar, tarihlerini öğreniyorlar.Nasıl öğretiyorlar diye merak ettim ve Avustralyalı öğretmenlerin bir eğitim rehberini buldum. Çok detaylı anlatıyorlar bu savaşı. Minik öğrencilere soruyorlar; "Bu çavuş bilmem kim. Şu anda buraya gelse ona soracağınız 3 soruyu yazın gibi soru-cevap analiz yöntemiyle öğretiyorlar, papağan gibi ezberletmiyorlar.
Fransızlar da bu konuda hiç fena değil. Bütün ölülerini tek bir mezarda toplamışlar ve Morto Koyu'nda mezarlığa defnetmişler. (Morto Koyu'nun adının, Çanakkale Savaşlarıyla ilgisi yokmuş. Antik adı ölü deniz olarak kullanılmış diye bir şey öğrendim yine yerli kaynaklardan). Fransızsınız, ölen bir yakınınızı arıyorsunuz. Türkiye'de Fransız Elçiliği'ni arıyorsunuz. Onlar da Fransız Mezarlığı görevlileriyle irtiata geçiyorlar. Görevliler çok detaylı künye defterinden aranılan isim ve mezarın yerini arayıp buluyorlar. Elçiliğe dönüyorlar evet burada yatıyor diye. Sonra, yeri belli mezara ziyaretinizi yapıyorsunuz. Bazı mezarlarda yatanlar gerçek, bazıları da sembolik ama isim tabelası var). Sistem güzel.
Savaş kötü birşey. İngiliz Devletine kızgın mıyım? Evet bireysel olarak kızgınım (Düşmanlığım yok. Ayrıca milletine değil, devletine), ama objektif bakınca kızgın değilim. Adam düşmanlığını yapmış, biz de üzerimize düşeni. "Emperyalist güçlerin ne işi varmış burada hainler, niye gelmişler?" derlerse "İyi ama Osmanlı da İmparatorluktu" derler adama, aynısını siz de başkalarına yaptınız.(İşime böyle geliyor, dün dündü bugün bugündür deme hakkınız var, ama güçlüyseniz /bkz. mandasını reddettiğimiz ülke/). Bu arada artık savaşlarda "hard power" yerine "soft power" geçerli. Soft power dediğiniz de eğitimle, üretimle oluyor maalesef, düşüncesine ölü toprağı serpilmiş ülkeler de günümüzde bu savaşı kaybediyor.
Turgut Özakman'ın
Diriliş-Çanakkale 1915
kitabı bir referans kitabı gibi. Kitanın kaynakçası ve notları, kitabın yaklaşık %15 i neredeyse. Nereden ne öğrendiğini, araştırdığını yazmış.
Anılar çok düzensiz kaydedilmiş, aktarılmış. Kendi notlarını yazan insanlarda bile bir tutarsızlık var. Liman Paşa'nın notları da kendine göre alınmış (işine geldiği gibi). Bizim gazilerimiz de pek sağlıklı aktaramamışlar. Ben olsaydım her alayda işi sadece yazmak olan, çok iyi korunan, son kalana kadar savaşmayacak güvenilir tarihçiler görevlendirirdim. Çok üzülüyorum o devirde foto/film teknolojiisi olmasına rağmen kaydetmemişiz. Keşke o dönemin görsellerini elin yabancısından değil de kendi kaynaklarımdan izleyebilseydim.
Barbaros Şehitliği'ni ziyaret etmeye çalıştım fakat birlikte görevli askerlerin bile böyle bir şehitlikten haberi yoktu. (Sonradan neden bahsettiğimi anlayan bir asker çıktı sağolsun) Çok önemli bir askeri bölge olduğundan sanırım, sivillerin ziyaretine kapalı. Benim şehitlerimi ziyaret edip dua edemedim. Mesudiye zırhlısı şehitleri de bu şehitlikte yatıyormuş.
Burası öyle diyor.
Kireçtepe Şehitliği'nde alan araştırması için orada bulunan Mithat Atabay, Mustafa Kemal Tutkun gibi isimlerle tanıştım. Çok ta mutlu oldum.
Internette benimkinden çok daha kapsamlı, bilgi veren kişisel siteler var. Faydalandıklarımı aşağıdaki faydalı bağlantılar kısmında yazdım. Sağolsunlar, tarihe önem verme gerekliliğinin farkında olan vefalı insanlar var hala.
Müzelerde çektiğim fotoğrafları oldukça detaylı çekmeye çalıştım. Öğrendiğime göre yazıların, belgelerin çoğunun herhangi bir yedeği bulunmuyor. En azından internet ortamında emniyette olsunlar istedim.
Not. Yukarısı biraz karışık oldu, ama oldu işte. Aldığım karışık notları toparlayıp yazmaya çalıştım.
18 Mart 1915'te Seyit Onbaşı manzarayı buradaki gibi izlemiş...
NOT: Burakreis.com panoramalar sayfasında çok miktarda Çanakkale Savaş Alanını gösteren fotoğraflar mevcut. Hepsi tarafımdan çekilmiştir. Panoramaların olduğu sayfa için burayı tıklayabilirsiniz.
Not. Elimden geldiğince telif hakkına saygı göstermeye çalışıyorum. Bu nedenle tüm belgelerin kaynağını belirtmeye çalıştım. Telif sahibinden bir talep gelirse buradaki bağlantıları kaldırabilirim.
ÖRNEK GÖRSELLER
Aşağıda yer alan görseller, gezim esnasında bende etki bırakan, yazının şekillenmesinde yardımcı olan, galerimin içerisinden seçtiğim fotoğraflardan oluşuyor. Sayfanın altına doğru tüm galeri linkleri mevcut. Galerinin içerisinde dolaşırken kitabelerdeki tipografi hataları, kelime yazım hataları, heceleme hataları gibi şeylere de dikkat edin.
Şahindere Şehitliği gerçek şehitlik
Şahindere Şehitliği
Orhaniye Tabyası
57. Alay Komutanı Hüseyin Avni Bey Şehitliği
Çataldere Şehitliği'nden bir manzara
Soğanlıdere Şehitliği
Anadolu Hamidiye Şehitliği çocuk parkının yanında
Hamidiye Şehitliği mezarlar duvara sıkışmış
Anadolu Hamidiye Şehitliği kitabesi
Namazgah Tabyası gece
Namazgah Tabyası içerisi bence güzel olmuş
Akbaş Şehitliği - Teşekkürler OPET
Sarıtepe Şehitliği - burası yanlış yere yapılmış
Sarıtepe Şehitliği - o yüzden yoluna bakmıyorlar
Sarıtepe Şehitliği - uzaktan çekebildim
Hasan-Mevsuf Bat. Kom. Hasan Üsteğmen
Mevsuf Teğmen
Eceabat OPET Parkı
Çanakkale Tanıtım Merkezi
Çanakkale Tanıtım Merkezi
Kaymakam Yarbay Hasan Bey Şehitliği
İlk Şehitler Anıtı
İlk Şehitlerimiz burada yatıyor
Yahya Çavuş Şehitliği
Yahya Çavuş Şehitliği 08/14'te böyleydi.
Kocadere Hastane Şehitliği
Az sayıda orinal şehitliklerden Kireçtepe Şehitliği
Fevzi Çakmak Anıtı tabelası yok, çok bakımsızdı
Son Ok Anıtı durumu belli
Fransız Mezarlığı
Alçıtepe Şehitliği
Conk Bayırı Türk Siperleri
Helles War Memorial
Lancashire Landing Cemetery
Lancashire Landing Cemetery Girişi
Mezarlık içi -tüm mezarları bu şekilde, tarz aynı
Bu da Lancashire karşısı bizim mezarlarımız
Zığındere Şehitliği sene 2014 hala kurcalıyoruz.
Yalova Köyü Şehitlik girişi
Yalova Köyü Şehitlik içerisi
Gözetleme Tepe Şehitliği Girişi
Yolun durumundan gidemedim, uzaktan foto çektim.
Büyük Anafarta Köyü yol üzeri bir şehitlik
B. Anafarta Köyü Şehitliği içerisi
Büyük Anafarta Köy yolu üzeri bir şehitlik
Kumkale Şehitliği girişi
Kumkale Şehitliği içerisi
Kumkale Tarihi Türk Mezarlığı
KENDİMCE TAVSİYELERİM
Turgut Özakman'ın Diriliş-Çanakkale 1915 kitabını okuyup öyle gezin. Reaktif değil, proaktif bir gezi olsun.
Yanınızda denize girecek mayo, havlu olsun. Sıcakta yürüyüşlerde yorulup denize girmek güzel olur.
Denize girmiyorsanız bile Arıburnu güneyi-kuzeyi ayaklarınızı denize sokup yürüyün.
Elinize heryerde bulabileceğiniz, ortalama iki milyon liraya satılan haritaları alın. Gezdiğiniz yerlere haritada da aşina olun.
Ben Nokia N8 telefonumla çok güzel işler çıkarttım. Nokia Maps, fotoğraf makinası, müzik çaları çok işime yaradı. Çekilen fotoğraflara geotagging ile enlem/boylam kaydediyor (bu arada Nokia N8'in fotoğraf kalitesini çok iyi bulduğumu belirteyim). Nokia Maps ile çok güzel navigasyon yaptım, ve daha sonra kullanmak üzere bulunduğum mevkiiyi kaydetmek çok işime yaradı. Android tabletlerde (apple ürünlerini sevmiyorum) Google Maps ve gps özelliği çok kullanışlıydı.
Arabasız (otostopla) çok zaman kaybedersiniz. Araba bence şart. Keşke Lada Nivam olsun dedim kaç defa. Altı alçak bir arabanın altını çok rahat vurursunuz. Yollar (ana yolları kastediyorum) çok güzel. Gaza basıyorsunuz ve bir daha çekmiyorsunuz. Bu nedenle hiç acımadan oraya gideyim, buraya gideyim diyebiliyorsunuz.
Arabayla bir yola girerseniz, yol kötüleşiyorsa inatla devam etmeyin. Murphy kuralı, bir şeyin kötü gitme ihtimali varsa kötü gider. Yoksa benim gibi 300 metrelik yılan gibi daracık çok bozuk bir yolda geri geri gitmek zorunda kalabilirsiniz. Bence arabanın gitmediği andan itibaren (gidilecek yer yakınsa) arabayı bırakıp yürüyün.
Tek başınıza dolaşıyorsanız sizin dışınızda nerede olduğunuzu bilen birileri olsun. Çok ıssız başınıza bir şey gelirse sizi bulmaları bile bayağı uzun sürer. Gece arabanın ışığını kapatınca, uzayda minnacık bir nokta olduğumu hissettim. Merakımdan 1.5 voltluk el fenerimi açtım, farları kapattım ve arabayı sürebildim. O derece karanlıktı.
Ben otelde kalmadım, ama kalınabilecek Kum Otel ve Aqua Boss hoşuma gitti.
Görebileceğiniz kadar müze görün. Kişisel olarak insanlar sağolsunlar özel müzeler oluşturmuşlar.
Geziyi mümkünse hafta içi yapın, hele okullar açılınca yaparsanız çok daha rahat edersiniz, az da olsa trafikle uğraşmazsınız.(Kilitbahir-Çanakkale feribotu için)
Köylerdeki insanlardan yerel bilgiler edinebilirsiniz. Alçıtepe Köyü'nde tabelalarda Sarıtepe Şehitliği'nin yanlış yere yapıldığını, o yüzden Şehitliğin önünde tabelasının olmadığını, yolunun yapılmadığını ve yerinin değiştirileceğini öğrendim. (Ama başka kaynaktan teyit etmedim)
Yaptığım gezi için, 6 gün boyunca günde 12 saat civarı bir zaman harcadım. Dolayısıyla bayağı detaylı bir gezi oldu. Sadece Avrupa değil, Anadolu'daki noktaları da dolaştım. Yalnız Anadolu'daki yerler daha az popüler. Bir yerde duyduğum kadarıyla yetkili birisi neden buralara el atalım, yaptığımız masrafı kurtarmaz gibilerden bir şey demiş. (miş diyorum kaynak yok, inanmayabilirsiniz de). Popüler olmadığından ve yerel halkın da pek ilgisi üst düeyde olmadığından bazı yerleri sorsanız da cevap alamıyorsunuz. Gittiğim bazı yerlerin geotag li fotoğraflarını çektim. (Nokia N8 ile fps, fotoğrafa enlem/boylam yazıyor). Bu fotoğrafları kullanabilirsiniz.
Ben yazın ortasında oruçlu oruçlu gezdim. O bile zorlamadı. Alan gezileri de yapın. Yabancı mezarları da görmeyi ihmal etmeyin. Ben bir anı bulurum diye iyice etrafa bakındım, bir şey bulamadım. Yukarıdan ikiyüz milyonluk banknot yağsa, benim kafama en fazla soğuk yağmur yağacağından da olabilir. Siz yine de bakının merakınız varsa.
Kabatepe-Eceabat arası (Eceabat'ın 2km batısında) organik pazarın yanında çok güzel gözleme yapan bir yer var. Ayranla iyi gidiyor.
Redoubt mezarlığında fotoğraf çekerken mezar ziyareti yapan Tim adlı bir İngiliz vatandaşıyla bayağı sohbet ettik. Anneanesinin kardeşi
Kafa dengi 2-3 arkadaşla dolaşmak çok zevkli olur. Ama kafa dengi, makara yapmadani, fotoğraf çekmekten hoşlanan geziye de odaklanacak 2-3 kişi.
Öyle çok tarihe düşkün biri değilim, körkütük milliyetçi de değilim (olmam gerektiği kadar milliyetçiyim) ama buraları hangi şartlar altında koruduk, sahip çıktık, ne bedeller ödedik -hurafeye bulaşmadan- bunların hepsini öğrenip gelecek nesillere aktarmak zorundayız. Herkesin çocuklarının ellerinden tutup bu bölgeyi biliçli bir şekilde ziyaret etme ihtiyacı duymasını dilerim.
Biliyorum çok şikayet ettim ama bir şekilde bilinçlenip bir yerden yerleşik hayata geçiş başlangıcı yapmamız lazım...
Aşağıdaki bölüm, fotoğraf galerimin Çanakkale gezimin Türk tarafı ile ilgili görsellerimin dizini niteliğinde. Gezdiğim yerlerle ile ilgili yorumum varsa, bağlantının altında "»yorum" diye belirttim, üzerine tıklayıp yorumu açabilirsiniz. Bağlantılar, belirtildiği gibi galeriye götürüyor. İtilaf Devletleri ile ilgili yerler için buraya tıklayın.
Not.Galerideki bazı fotoğrafların altında (Nokia N8 ile çektiğim geotag olan fotolar) GoogleMaps linki var. Haritada yer gösterim için kullanabilirsiniz. Not2.Sayfam şu anda da güncelleniyor. Ekleyeceğim şeyler var hala. İlgiliyseniz sonra da bakın derim.
Akbaş Şehitliği'ni çok beğendim. Hemen yanında orjinal şehitlikler var ve yağmurda yamacından şehitlere ait kemikler çıkıyor. Gece uzun pozlama için çok uğraştım ama ekipmanım teknik olarak istediğim çekimi yapmama izin vermedi. Hareket halinde bile şortun bitiminden itibaren ayaklarımı kırka yakın yerden sivri sinek soktu ve ben anestol le tanıştım. Dikkat edin burada sivrisinekler, köpekler vs var. Ama gece şehitlik çok ihtişamlı duruyor. Bu şehitlikte yağmur tahliye kanallarına kadar düşünülüp hareket edilmiş. Bilmiyorum OPET'in ne çıkarı var ama sağolsunlar burayı da bizlere armağan etmişler.
( X kapat )
Yol üzerinde hep tabelası var. Dediği yola saptım git git bir şey yok. Fevzi Çakmak anıtı ile aynı yoldalar. Git-gel bir teras yok. Tam geri dönüyordum ki ufak bir yoldan sapış gördüm. Az bir şey arabayla gidince terasa ulaştım. Çok hakim bir tepe. Kuzey-Batı-Güney-Güneydoğu bakış açısı var. Panoraması için burayı tıklayın.
( X kapat )
Nara Burnu yakınındaki Barbaros Şehitliği'ni ziyaret etmeye çalıştım fakat birlikte görevli askerlerin bile böyle bir şehitlikten haberi yoktu. (Sonradan neden bahsettiğimi anlayan bir asker çıktı sağolsun) Çok önemli bir askeri bölge olduğundan sanırım, sivillerin ziyaretine kapalı. Benim şehitlerimi ziyaret edip dua edemedim. Mesudiye zırhlısı şehitleri de bu şehitlikte yatıyormuş.
( X kapat )
Burasını açmışlar iyi güzel. 1 saatlik bir tur yaptırıyorlar. Turların başlama saatleri var, ortasında girilemiyor. Biraz planlı olarak gitmek gerekiyor o nedenle. Eğer zaman yoksa sadece alt katta bulunan müzede üç milyon lira karşılığı dolaşabiliyorsunuz. Müze+bir saatlik tur on üç milyon lira. 11 tane salon var. Bir rehber eşliğinde dolaşılıyor buralarda. Nusrat mayın gemisinin güvertesini simule etmişler vibrasyon vs. var. Ben yabancı zırhlıların namlusunu seyircilerin üzerine çeviip ateşlediği andan etkilenmiştim bir de bir kubbe vardı zaman akışını çok güzel vermişler, o da hoşuma gitmişti. Genel olarak bu tur olmuş mu? Bence olmamış. Eleştirmek kolay, sen ne yapardın? Yapmak durumunda olmadığım için kafa yormadım, bilmiyorum. Yorsaydım en güzelini yapardım. Seyirci olarak olmamış. Seyit Onb'nın Mecidiye Tabyası'nın canlandırması var. Üzerine mermi düşüyor, toprağın altından çıkıyor, çok hırslanıyor. Alıyor ağır mermiyi topa koyuyor nişan alıyor. Tam isabet HMS Queen batıyor. Bu hikaye bana mantıklı gelmedi. Bir insanın fiziksel sınırları, topçuluk mesleğinin eğitimi, Harp okulu eğitimi vs gözardı edilerek yazılmış hayali bir senaryo bence. Ya da doğru, Kutsal Kitabımız'da müjdelenen necip Milletimiz'e üstünlük sağlayan doğaüstü yardımlar almışız. Hangisine inanmak isterseniz. Ben pozitif bilim ışığında ilkine inanıyorum. Yabancı kaynaklardan okuyorum böyle muallakta olan şeyleri genelde. Tabii ki dikkatli yoksa onlar da kendilerine yontuyorlar. Öyle-böyle. Sonuç: Zafer.
( X kapat )
Gözetleme Tepe'nin yolunu bulmak için 2 defa git-gel yaptım, en sonunda giden patikayı buldum. Çok kızıyorum. İnsan yolunu temizler, arabayı o yola vuramazsınız. Baktım, baktım Anıt'ın yanına gidemedim. Hemen 2-3 km ilerisinde bir elektrik şirketi nizamiyesi var. Oradaki görevliye sordum, burada öyle bir şehitlik yok dedi. Israr ettim, internetten okuduğum kadarını anlattım. "Hee şu yukarda 2-3 mezar var herhalde o dedi". Ben ise içimden yuh dedim, insan bir merak eder orası ne diye.
( X kapat )
19 Şubattan beri sürüp gelen didişme içinde Dardanos bataryası büyük ün kazanmıştı.
Dardanos ile çevresindeki iki bataryanın üst komutanı olan Yüzbaşı Mithat Hey bugün, Üsteğmen
Hasan Hulusi'nin 20 gün önce ikinci bir çocuğu, bir kızı olduğunu duydu. Şaşırdı. Görmek için izin
istememişti. Kendi de babaydı, halden anlardı. İçi içini yiyor olmalıydı. Hemen telefona sarıldı.
"Benden sana iki gün izin.." dedi. "..Bugün git, yarın dön. Merak etme, seni aratmayız."
Komutanının bu ilgisi, anlayışı Üsteğmen Hasanı utandırdı, ter içinde bıraktı. Savaşta kurt kesilen
koca topçu çocuk gibi kekeledi:
"Sağ olun komutanım. Haber geliyor. Hepsi iyiler. Burdan ayrılamam. Yapamam. Ben yokken burda
bir şey olursa kahrolurum. Hele başımızdan şu bela bir gitsin. Çocuğu nasıl olsa görürüm."
Çocuk sevgisini bile bastıran bu görev duygusu Komutanın içini titretti:
"Peki kardeşim."
Daha sonra Üsteğmen Hasan Hulusi kızını göremeden şehit oluyor.
(Bunun ne demek olduğunu kız çocuğu olanlar daha iyi anlar)
Allah rahmet eylesin, mekanı cennet olsun.
( X kapat )
Benim gezimin başlangıç noktası, sebebi. Anıtın hemen altında 1914'te savaşa girilmemişken bombalanan 1659 tarihli Seddülbahir Kalesi'nde şehit olan 5 Subay ve 81 erimiz yatıyor. 3 Kasım 1914'te 6 adet gemi 7 milden bombalamış kalemizi.
( X kapat )
Buraya ulaşım biraz sıkıntılı. Dağ yolunda arabayı dikkatli kullanmak gerek. Çok kolay kayıyor araba. Şehitlikte öğrendiğim kadarıyla bazı orjinal mezarlar ağaç dikeceğiz denilerek kaldırılmış. Atatürk'ün de buradaki anıtın önünde bir pozu var.
( X kapat )
Şehitlik sade, biraz bakımsız. Kapısı açılmasın diye kapı kolu sanki özellikle tutturulmuş. Duvardan atlayıp girdim. Çok daha bakımlı olması lazım.
( X kapat )
Namazgah Tabyası, diğer yerlerin aksine Eceabat Kaymakamlığı'nda. Çok hoşuma gitti. Bakımlı bir yer, tabyanın içerisinde dvd den güzel bir gösteri seyrettiriliyor. Dediğim gibi içerisi için özenilmiş.
( X kapat )
Burası terk edilmiş bir cennet gibi. Girişe hakim, ordu çekilmiş, binalar kaderine terk edilmiş ama görece bakımlı. Ben o yaz sıcağında ağaç gölgelerini ve güzel havasını sevdim.
( X kapat )
Bu kaleyi çok seviyorum. WikiTR'ye göre;
Seddülbahir Kalesi, 1656 yılında Venedikliler’in Limni ve Bozcaada’yı işgal etmelerinin ardından, 1659 yılında Mimar Mustafa Ağa tarafından savunma amacıyla inşa edilmi bir kaledir.
Kale Çanakkale ilinin Rumeli kıyısında, Gelibolu yarımadası'nın Ege Denizine bakan tarafından bulunmaktadır. Artık günümüzde bozulmuş bir haldedir. 14 Kasım 1980 tarihinde Kültür Bakanlığı tarafından Korunması Gereken Kültürel Varlık olarak tescil edilmiştir.
Duvarlarında gülle izleri, etkileri duruyor.
( X kapat )
Batırdığı söylenen Queen anıtı (geminin adı Queen değil - HMS Queen. O bile yanlış yazılmış.);
Savaşlardan sonra Koca Seyit 21 yıl Havran'da odunculuk, çobanlık yapmış. Onbaşımızın Havran'da güzel bir mezarı ve anıt parkı var. (Mezarın Google maps linki için burayı tıklayın.) Bu anıt parkta ise iyi niyetle 2006'da müze gibi bir sergi salonu oluşturmuşlar. Kişisel eşyaları olmasa da, Eceabat Kaymakamlığının da katkıda bulunduğu savaş yıllarına ait bazı eşyalar, Havran kaymakamının 2009 tarihinde düzenlediği (Koca Seyit konulu yağlıboya) resim yarışmasına katılan eserlerden dereceye giren resimler salonda sergileniyor. Seyit Onbaşı'nın 2007'de vefat eden Ayşe Yıkar adlı kızının torunu Muhammet Yıkar da, 2008 tarihinden beri müze ile alakadar olmaktaymış.
( X kapat )
Mutlaka gidin. Yolu çok bozuk olabiliyor. Yağmur sonrası sağlam bir 4x4 yoksa çok zorlanırsınız. Sahilinde çıkartma yapılan sandalların kalıntıları var. Harika bir kumsal. Hele gece çadırda kalmak çok güzel bir deneyim olur.
( X kapat )
Rahmetli Salim Mutlu'nun kurduğu müze. Bu tip insanlar keşke daha fazla olsaydı. Rahmetli, karış karış savaş alanından malzeme toplamış. Gömülürken bile mezarından mermiler çıkmış. Diğer müzelere de bayağı malzeme vermiş. Burayı gezerken kızı (artık kızı işletiyormuş) zorla yaptığı açmadan verdi sağolsun. Yanlış hatırlamıyorsam giriş bir milyon liraydı (makbuz karşılığı). Buraların ayakta kalması için bir şekilde birilerinin yardım etmesi gerekli. En azından inşallah kızından sonra da ilgilenen çıkar.
( X kapat )